Sorry, this entry is only available in Turkish.
Tag: panik atak
Fobiler… “Allahım böcek mi o?!!!”
A: Allahım böcek mi o!
B: Aman yaa.. Su minicik şeyden mi korkuyorsun? Alemsin valla..
Bunun benzeri ne çok konuşmanın içinde olmuşuzdur. A veya B kişisi olarak…
Fobiler en basit tanımıyla belirli bir nesne veya durum karşısında yoğun korku duyma halidir. Kişi bu durumun anlamsız olduğunu bilse de kaçınma davranışı sergilemekten kendini alıkoyamaz. Doğrudan karşılaşmasa bile ,ihtimali olduğunu düşünmesi veya sadece hayalini kurması dahi kaygı belirtileri göstermesine sebep olabilir. Bu belirtiler çarpıntı, titreme, terleme, bas dönmesi, ateş basması, mide bulantısı seklinde görülebilir. Kişinin yaşamındaki iş veya özel alanlarında engellere ve kısıtlara sebep olur.
Örneğin uçak fobisi olan biri, uzak diyarları görme hayallerini bir kenara atmak zorunda kalabilir hatta belki yıllarca bunu görmezden gelerek yaşadıktan sonra çocukları okyanus aşırı bir ülkede eğitim görmek istediğinde yanlarında olamayacağını düşünerek aile içi kriz çıkarabilir. Ya da hayatında dönüm noktası olabilecek bir iş teklifini reddetmek durumunda kalabilir.
Oysa o’nun kabusu olan uçmak birçok kişinin keyif aldığı bir durumdur.
Nasıl oluyor da aynı durum bir kişi için ölümcül derecede korku kaynağı iken diğer kişi için keyif verici olabiliyor?
Korku aslında hayati derecede önemli ve gerekli bir duygudur.
Örneğin üzerinize doğru koşan bir kaplan olduğunda –ya da şehir hayatına uyarlayalım üzerinize doğru koşan elinde bıçak olan bir kişi- gerçek bir hayati tehlikeden söz ettiğimiz açıktır. Böyle bir durum fobi durumundan farklı olarak kimilerine başka, diğerlerine başka bir duygu hissettirmez. Korku bu durumda hayati önem taşır ve kişiyi önlem almak üzere yönlendirir; sonuç olarak savaş ya da kaç tepkisi otomatik olarak devreye girer.
Tanımından da anlaşıldığı üzere fobisi olan kişi korkusunun anlamsız olduğunu bilir ancak genelde üzerine gitmeye pek gönüllü olmaz. Tatsızdır çünkü. Çoğu zaman kaçınmayı seçer. Kaçındıkça da fobisini besler büyütür.
Asansör fobisi olan kişi mümkün olduğunca asansör gerektirmeyecek evlerde yasamayı seçer ama gün gelip de 18. Katta oturan kayınvalideyi ziyaret etmek gerektiğinde soğuk terler döker. Ya da oğlu başka bir şehirde tatildeyken aniden yanına gitmesi gereken bir durum oluşunca uçak fobisi olan kişiyi çarpıntılar ve terler içinde havaalanında bulabilirsiniz.
Fobiler çok çeşitli ve yaygın olarak karşımıza çıkar. Hayatı kısıtlayan benzer bir durumla karşı karşıyaysanız, bununla yaşamak zorunda olmadığınızı ve bunun Bilişsel Davranışçı Terapi teknikleriyle hızla çözülebildiğini bilin istedim.
Sevgiyle…
Uzm. Psikolog/Psikoterapist Asiye Usta
Academy of Cognitive Therapy diplomate
Duygularınızı değiştirmenin anahtarı düşünceleriniz…
Mevsim değişiklikleri, gezegen hareketleri off.. ne çok şey var içimizdeki sıkıntının sebeplerini bağlayabileceğimiz.
Döngü halinde yasadığımız, sıkıntı veren durumlar sonucunda ortaya çıkan duygularla –kaygı ya da depresif haller gibi- baş etme biçimlerimiz hayatımızı etkiliyor aslında.
Örneğin kendinizi mutsuz hissettiğinizde “oysa mutlu olmak için çok sebebim var; üstelik ben güçlü biriyim ve mutlu hissetmeliyim” diye düşündüğünüzde ne olur?
Maalesef olmuyor o öyle iste..
Olsa olsa bir anlık rahatlama, bir ‘çok şükür’, birkaç dakikalık ‘oh’; 5 dakika sonra hoop aynı depresif hal geri geliyor. Hadi bakalım gecenin 3’ünde “ben nasıl oldu da böyle bir yanlış yaptım”lar; “ben nasıl oldu da bunu öngöremedim”lerle bölünen uykular…
Neden mi? Duygularımıza müdahale edebilme şansımız aslında yok da ondan. Müdahale edebileceğimiz tek nokta bizi mutsuz eden durumu yorumlama şeklimiz. Yorumunuz nasıl hissedeceğinizi belirliyor.
Örneğin “ayrıldık: yalnızım; bunca yıllık emek sonunda başa döndüm; asla mutlu bir ilişkim olmayacak; zaten artık aynı şeyleri yine yaşayamam” diye bir yorumunuz varsa nasıl hissederdiniz? Peki bu yorum ne kadar gerçek? Aynı yorumu çok sevdiğiniz bir arkadaşınız kendisi için yaptığında “hadi oradan yine seveceksin yine mutlu olacaksın” derken yalan mı söylüyordunuz o arkadaşınıza o zaman?
Ya benzer bir ayrılık durumunda “Bazen izin vermelisin birinin gitmesine kendi yolunu bulabilmek için” yorumunu yapan kişi aynı mı hissedecektir diğer örnekteki ile?
Ayrılık herkes için acı vericidir ama hangi örnek hayatına daha hızla dönebilecektir sizce?
İlişkiler üzerinden bir örnek verdim ancak bu yorumlama meselesi her sıkıntılı hissettiğiniz durum için benzer şekilde işler. Değiştirmeye çalıştığınız duygularınız ise sıkıntının sürmesi ve tekrarlaması yüksek olasılıktır.
Yorumlarınız kilit nokta.. Şimdi bırakın yıldızları ya da mevsimleri suçlamayı da yorumlarınıza bir bakın bakalım…
Sevgiyle…
Uzm. Psikolog/Psikoterapist Asiye Usta
Academy of Cognitive Therapy diplomate
KOGNİTİF (BİLİŞSEL) TERAPİ NEDİR?
Hiç düşündünüz mü neden aynı olaylara herkes aynı tepkileri vermez veya aynı olaylar karşısında aynı duyguları hissetmez?
Bir yol kenarında duran ve gelene geçene küfür eden birinin olduğunu varsayalım. O adamın yanından geçen kişilerden bazıları adamın durumunu komik bulur, bazıları saldırmasından endişelenerek korkar ve uzak durmaya çalışır, bazıları da adamın düştüğü duruma acıyarak onun adına üzülür. Belki bir başkası da edilen küfürlere sinirlenir ve öfke duyar. Peki aynı durum nasıl oluyor da herkeste farklı duygu ve tepkiye yol açıyor?
Bunun açıklaması yaşam boyu oluşturup biriktirdiğimiz düşüncelerimiz, varsayımlarımız ve inançlarımız. Öyle ki bu süreçlerin büyük çoğunluğu biz farkına varmadan işlediğinden biz sadece duygu veya tepkilerimizi fark ederiz. Ancak asıl bu duygu veya tepkilerin öncülü olan düşünce, varsayım veya inançlarımızı fark etmeyiz bile.
Örneğin bir mağazaya girdiğinizde satış elemanı hemen yanınıza geldiğinde ve yanınızdan ayrılmadığında “ne ilgili bir satıcı” diye düşünüyorsanız, kendinizi değer verildiğinizi düşünerek mutlu hissedebilirsiniz; ancak “beni hemen bir şeyler almaya zorluyor, sadece bakmama izin vermeyecek, beni sıkıştırıyor” diye düşünüyorsanız, kendinizi huzursuz hissedersiniz. Temel olarak, yaşanılan herhangi bir durumun algılanma şekli, olaya verilen fiziksel ve duygusal tepkileri belirlemektedir. Bu nedenle kognitif terapistler düşünce, varsayım ve inançlarımızın incelenmesi üzerinde dururlar.
Ruh sağlığına yönelik tedavilerde bazı problemlerin tek başına ilaç kullanımı ile kalıcı olarak çözülemediği bilinmektedir. Böyle durumlarda psikoterapi yöntemleri, ilaç tedavisine eş zamanlı veya tek başına uygulandığında daha hızlı ve kalıcı iyileşme sağlayabilmektedir.
Kognitif (bilişsel )terapi tüm dünyada birçok psikolojik bozukluğun tedavisinde kullanılmaktadır ve yapılan bilimsel araştırmalar sonucu etkinliği kanıtlanmıştır. 1960 yılında Dr. A.T. Beck tarafından geliştirilmiş ve günümüzde tüm dünyada en yaygın uygulanan psikoterapi yöntemidir.
Kognitif terapinin diğer ekollerden en önemli farkı danışanın da terapist kadar süreçte etkin olmasıdır.
Terapinin en önemli amaçlarından biri de süreç boyunca sorunları algılama biçiminizin belirleyici rol oynadığı baş etme becerilerinizi, sağlıklı olanlarıyla değiştirmeyi öğrenmenizdir. Terapi sürecinin sonuna gelindiğinde danışanın varması beklenen nokta “hayatta bundan sonra da sıkıntılı zamanların olabileceği ancak yeni karşılaşacağı sorunlarla da baş etmeyi bileceği, süreç boyunca öğrendiği teknikleri bundan sonraki yaşamında uygulayabileceği” noktasıdır. Yani herhangi bir ruh sağlığı problemiyle karşılaşan bir kişi ömür boyu terapiye bağımlı kalmaz.
Kognitif terapi bir nevi kılavuz görevi görür. Depresyon, kaygı,stres, travma, panik,ilişki problemleri, suçluluk, yetersizlik, başarısızlık, öfke, ve daha bir çok sorunda etkinliği bilimsel olarak kanıtlanmış teknikler kullanarak, varolan sorunlar çözüldükten sonra da yaşam boyu etkili olmaya devam eder.
CBT Psikoloji
Uzm. Psk. Asiye Usta
Academy of Cognitive Therapy, diplomate